Oryantalizmin pek çok tanımı yapılmıştır ama önce şunu belirteyim;
sadece Doğu’ya duyulan objektif meraktan kaynaklı dürüst ve insaflı bilimsel
çalışmalar da “Oryantalizm” in bir parçası sayılır. Bu tip çalışmaların çok
sayıda olduğunu da söylemeliyim. Hatta mesela Batı’da, Müslümanlara İslam’ı
öğretecek derecede İslam’ı iyi araştıran/ bilen/ yazan adamlar çıkmıştır. Ama
bu yaklaşıma başka bir isim vermek gerekir. Konumuz olan “Oryantalizm” asla böyle bir şey olmamıştır
Peki,
nedir Oryantalizm? Özde aynı ama farklı tanımlar var. Sıralayayım bazılarını; "Batı'nın
tarihin her döneminde ve her açıdan Doğu'dan daha üstün olduğunu savunan, dünyayı
buna ikna etmeye çalışan ve bu amaç için her yolu kullanan kurgusal ve art
niyetli “faşist” bir düşünce sistemidir.”
“Hayal
âleminde Batının çıkarlarına uygun, ham madde bakımından zengin, kültür ve
kaynak bakımından sömürülecek ve asla Batıyla kıyaslanamayacak kadar geri,
önemsiz ve her alanda özne olan Batı’nın nesnesi konumunda bir Doğu tasavvuru
yaratmaktan ibaret olan sistematik bir toplum mühendisliğidir.
“Doğu’ya hâkim olmak, onu yeniden kurmak
ve onun âmiri olmak için Batı’nın bulduğu bir yoldur.”
“Doğu
ile Batı arasındaki varsayılan farkı abartarak, özleştirerek ve istismar
ederek, Batı'nın beyaz üstünlüğünü meşrulaştırmaya çalışan bir felsefe ve
çalışmalar bütünüdür.”
“Oryantalizm,
emperyalizmin kalemli kanadıdır; “sert” gücü için yol açıcı, aldatıcı “yumuşak
gücü” dür. Fiziki güçle yıkılamayan İslam kalesini istila etmek üzere işleyen
bir operasyondur.”
“Oryantalizm,
sömürgeciliğin keşif koludur”
Oryantalistler
Doğu için Karl Marks’ın şu sözü gibi
düşünürler; "Kendilerini temsil edemezler; temsil edilmeleri
gerekir."
Batı'nın, Doğu'ya merakı çok eskidir.
Başlangıç olarak haçlı seferlerini görenler vardır. Oryantalizmin resmi olarak
başlangıcını 1312 Viyana Konsülünde
beş Avrupa Ülkesinde Arap kürsüsünün kurulması kararıyla başlatılmasına
dayandıranlar da vardır. Napolyon'un
Mısır Seferini başlangıç sayanlar da az değildir (2). Batı'da Oryantalizm
çalışmalarının amacı başlangıçta ve esas olarak ticaret ve diplomasiydi.
Oryantalizmi popüler hale getiren şey, Napolyon'un Mısır'ı üç yıl işgali
sırasında bulunan arkeolojik bulgulardı (özellikle Rosetta Taşı). O dönemde
Müslümanlar, birkaç istisna kişinin bireysel çabası hariç cahiliye dönemini
incelemenin değersiz olduğuna inandıkları için Mısırbilimle (Egyptology) hiç
ilgilenmiyorlardı.
Oryantalizmin gelişim ve değişim sürecini
şöyle toparlayacak olursak;
Başlangıç
dönemi, on altıncı yüzyıldan önce (9-15. Yy) İslam kültürünü incelemek ve
Doğu’daki eserleri kendi dillerine tercüme etmek üzere bir takım edebi
faaliyetlerde bulunulmasıdır. Özellikle Endülüs’te bulunan yazma eserleri inceleyip
bu çalışmaları kendi toplumlarına kazandırma amacını gütmüştür. Haçlı seferleri
de bu döneme dahildir (2,3).
İkinci
dönem,
16 ve 18. yüzyıllar arası kabul edilebilir. Araştırma konularına hadis ve
sünneti de ekledikleri geniş bir İslamî ilimler ilgi alanına sahiptir.
Misyonerlerin bütün çabalara rağmen İslam dünyasında Hristiyanlığı yayamamaları,
oryantalistleri İslam tarihi, Kuran, Hadis konularında bilimsel çalışmalar
yapmaya itmiş. “İslam’ın yumuşak karın neresidir” konusuna odaklanmışlardır. Gerçekten
İslam Külliyatını didik didik eden çok ciddi çalışmalar yapmışlardır. Her
konuyu en ayrıntılı şekilde araştırmışlardır. Bu alanda özellikle Goldziher, Batı’da hadis
araştırmacıların kurucusu ve sonraki oryantalistleri en çok etkileyen kişi
kabul edilir. İlaveten Napolyon ve onu çabaları bu döneme dâhildir (1-7).
Üçüncü
Dönem
ise 19. yüzyılı kapsayan dönemdir. Bu dönem en çok bilimsel faaliyetlerin
yapıldığı ve oryantalizmin kurumsallaştığı bir süreçtir. Oryantalizmin zirveye
ulaştığı bu dönem, aynı zamanda modern tarih düşüncesi, Batı merkezli tarih,
Batı merkezli felsefe ve düşünce tarihinin oluşma dönemidir. İlk olarak 1823’te
Londra’da Oriental Society, daha
sonra 1842’de Birleşik Devletlerde American
Oriental Society kurulmuştur. Bu dönem, aynı zamanda kolonileşme döneminin
alt yapısını oluşturan felsefi temellerin oluşturulduğu dönemdir. Avrupa’nın
sömürge tarihinin felsefi arka planı oluşturulmuştur. Tarih artık Avrupa
merkezli akmaktadır. Fransız Ernest
Renan’ın “İslâm ve Bilim” başlıklı konferansında dile getirdiği “İslâmiyet
terakkiye mânidir” ana temalı yaklaşımı bilimsel yaklaşım maskeli olarak
İslam’a ve Müslümanlara saldırının önemli bir aşamasıdır (1,2,3).
Dördüncü
Dönem
ise 20.yy’dır. Fransız Filolog ve tarihçi Reinhart
Dozy’nin “İslam Tarihi” adlı eseri Renan’dan sonra İslam’a en ağır
saldırılardan biridir. Abdullah Cevdet
tarafından Osmanlıca’ya çevrilmiş ve döneminde çok derin izler bırakmıştır.
Osmanlı bu eseri yasaklamıştır. Yine Alman Felsefeci Louis Büchner’in “Madde ve Kuvvet” adlı eseri Osmanlıca’ya çevrilmiş
ve ciddi bir etki yaratmıştır. Bir başka önemli Oryantalist İtalyan Leone Caetani’nin İslam Tarihi adlı 5
ciltlik eseri yine Osmanlıca’ya çevrilmiş ve büyük tepki almıştır. Hadis Alanında Yazılan Concordance (el-Mu‘cemü’l-Müfehres li-Elfâzi’l Hadîsi’n-Nebevî). Bu
eser, altmış dört kişinin beraber sarf ettikleri uzun bir çabanın sonucunda
1987 yılında tamamlanmıştır. Çok önemli bir eser sayılır. Yine Hollanda
merkezli olarak “İslam Ansiklopedisi” yazılmış
dünyanın her tarafına dağıtılmıştır. Yazımızın konusu aslında Oryantalist
isimler olmadığı için isimler konusunda daha fazla bilgi vermeyeceğim.

Şunu da belirteyim bu kavramı Dünya’nın
gündemine oturtan kişi Filistin asıllı Amerikalı Profesör Edward Said ve onun
“Oryantalizm” isimli eseridir (8).
Oryantalistler, genelde İslam dünyasını
hâşâ Hz. Muhammed’in Yahudilik ve Hıristiyanlıktan esinlenerek uydurduğu dine
körü körüne bağlı mutaassıp bir toplum olarak tanımlar. Bunun için Kuran ve
Hadis üzerine çok sayıda eser yazmışlardır. Oryantalist düşünce geleneği, İslâm
medeniyetine evrensel bir kimlik olarak bakmamıştır. Fetihler sonucu
Müslümanların ve ilim adamlarının diğerleriyle kurduğu iletişimle
“seçmeci/eklektik” bir kültürden ibaret olduğu iddiasındadırlar. İslâm
tarihinde ‘orijinal’ kabul edilebilecek ne varsa bunların hepsinin İslâm öncesi
Sümer, Babil, Asur, Mısır, Yunan, İran yahut Hint kültürüne ait unsurlar
olduğunu savunurlar (1,2.3,4,5,6). Bu inançla oryantalizm; Kur’ân’ı bir vahiy,
Hz. Peygamberi de hak peygamber kabul etmemiş, bu iki kaynağın tarihi ve beşerî
ürünler olduğunu ortaya koymak için çırpınmıştır (2,3,4,5). Maalesef bu düşünce
İslam dünyasında çok kişiyi etkilemiştir.
Oryantalizmde “Doğu” ısrarla “egzotik ve
erotik” bir yer olarak tanıtılır. Masalsı, renkli bir yer. Ama bu yer; üç
kağıtçı, doyumsuz, libidosu yüksek ve yalancı insanlar diyarıdır. Kadın bedeni,
erotik dans, “Altına ve mala” düşkünlük imajı yaratılır “Doğulu” için.
Dindarlık görünümlerinin altında aslında herkesin fuhuş yaptığı, küçük kızlara
düşkün erkeklerin yaşadığı bir yerdir Doğu... Aslında iki yüzlü insanlar
coğrafyası. Doğu hayalcidir, tembeldir, uçkuruna düşkündür, akıl yerine
duygusallık (iyi anlamda değil) egemendir. Buna karşı “Batı” akılcıdır, emek ve
akıl egemen bir yerdir. Batı da ve Batılı da, bilim ve mantık hakimdir.
Bu akımda Doğuyu anlatan resim, sinema ve
romanlar da “Mekanlar” hep tarihi yerlerden seçilir. Bazen de çöl ve
sıcaklık... Sürekli bir erotizm vurgusu yapılmaya çalışılır. Hep oturan tembel
insanlar... Dikkat edin Doğulu insan hep “Miskin” olarak betimlenir. Doğu
pistir, sokakları berbattır, her yerde sinekler vardır. Elleriyle yemek yiyen
pis insanlar vardır Doğuda... Her yere pisleyen insanlar…
Filmlerinde, romanlarında, resimlerinde
konuyu o kadar ustaca ve fark ettirmeden işlerler ki Doğuyu övüyorlar
sanırsınız. Ama yukarıda işlediğim olumsuzlukları bilinç altına ustaca enjekte
ederler...
Doğudaki medeniyetler (Anadolu, Sümer,
Hitit, Pers, Babil, Asur, Mısır, İndus, Çin, Endülüs, Bağdat, Kahire, Buhara,
İstanbul, Semerkant, İsfahan, Şam vs.) karşısında komplekse giren Batı'nın,
kendini dengelemek ve iyi hissetmek için kullandığı bir araçtır Oryantalizm.
Ama oryantalistler (arkeolog, gezgin, ressam, yazar, gazeteci, tarihçi,
dilbilimci vs.) kabul etmek gerekir ki inanılmaz çalışkandırlar. Gece gündüz ve
yıllarca çalışmışlardır. Bazıları çalışmaları esnasında doğu topraklarında
ölmüşlerdir. İlginçtir ama bazıları da Doğuya hiç gelmeden doğuya ilişkin
eserler vermiştir. Örneğin bir oryantalist ressam olan İtalyan Giulio Rosati.

Oryantilizmin öncü birliği Arkeologlardı.
Bir Antik Tarih cennetiolan Ortadoğu’daki bütün kazıları bunlar yaptılar. Ya da
mutlaka orada bulundular. Antik Mısır ve Sümer de dahil arkeolojik kazılarda elde ettikleri
her bulguyu oryantalist yaklaşıma göre yorumlamışlardır. Masada Müslümanlar ya
da o uygarlıkların o topraklardaki diğer temsilciler yoktu çünkü. Yani tarihi
de istedikleri gibi kurguladılar. Yazdıkları romanlarda, tiyatro eserlerinde ya
da sinema filmlerinde doğulu olup ta başarılı olan bütün karakterlerin aslında
“Batı” kafalı olduğu fikrini empoze ettiler. Mesela o karakterlerin çoğu
aslında doğu değerleriyle çatışır, ya da kendi dininin dindarı değildir. Çünkü
doğulu olup güzel işler yapmak mümkün değildir.
Aslında Oryantalizmin temel hedefleri
Doğu’nun kaynaklarını keşfedip kullanmaktır. Doğu toplumlarındaki bilgi ve
kültürü Batıya taşıyıp sonradan Batıya özgü birer buluş olarak yaymak da
Oryantalizmin en önemli amaçları arasında yer almaktadır (2,3.5).
Burada
dikkat çekmek istediğim önemli bir nokta var, Oryantalistlerin çoğu asla tek
başlarına bu işlere kalkışmamışlardır, çeşitli Batılı ülkeler tarafından
finanse edilmişlerdir. Bu durum Oryantalizmin zamanla bir projenin parçası
olduğunun ispatıdır (2).
Doğunun değerlerine sahip bütün başarılı
adamlarına itibar suikasti uygularlar. Doğunun bütün değerlerine bağlı
komutanlarına “Barbar-kan emici yaftasını yapıştırdılar. Bunu örneklendireyim;
Fatih Sultan Mehmet, entelektüelliği ile herkesin takdir ettiği bir padişahtır.
Bu konuda aksi iddia edilmemiştir. Peki
ne yapılmıştır? Oryantalist bakış açısı ile Fatih’in aslında Müslüman olmadığı,
Hristiyan olduğu iddia edilmiştir. Farabi, İbn-i Sina, Razi, Hayyam gibi pek
çok bilim adamı, felsefeci farklı görüşleri var diye “Aslında onlar Müslüman
değildi, kendilerini gizlediler” demişlerdir.
Ayrıca bu coğrafyadaki kadim uygarlıklar
ile bu bölgede yaşayan insanların alakası olmadığı sürekli vurgulanmaya
çalışılmıştır. Çünkü doğulu uygarlık yaratamaz imajı vermek isterler. Sümerler, Asurlar, Hititler, Antik Mısır
hatta İndus gibi uygarlıkları bir şekilde kendileriyle ilişkilendirmeye
çalışmış bunu beceremeyince “Arkeolog Misyonerler” aracılığıyla çok ustaca metotlarla
uyduruk bir antik tarih inşa etmeye çalışmışlardır.
Batı, Doğuyu Oryantalist eserlerle ciddi
mana da aşağılamış ve Doğu'nun kendisini Batı'nın tanımlamadığı gibi görmesini
sağlamıştır. Örnekleri çoktur. İçimizdeki kafası karışıklar, oryantalistlerin
birkaç kitabını okuyunca kraldan daha kralcı olarak onların borusunu gönüllü
olarak öttürmektedirler. Atilla İlhan’ın
“Türk aydını batının manevi ajanıdır” sözü bu bağlamda ele alınabilir. Osmanlı’da,
Türkiye Cumhuriyeti Döneminde ve İslam Coğrafyasında Oryantalistlerin İslam’a,
Hz. Muhammed’e ve Doğu’ya yaptıkları eleştiri ve saldırılara elbette cevaplar olmuştur.
Ama bunlar çok cılız kalmıştır.
Furkan
Emiroğlu'nun
şu tespiti ile güzeldir; “Batı, dünya üzerinde tek uygarlığın Batılı uygarlık
olduğunu zihinlere kazımaya çalışmaya devam etmektedir. Doğu ulusların
Batılılara benzemesi gerektiğini ima etmektedir. Bu yüzdendir ki Avrupa, çok
kültürlülüğe tahammül edememektedir. Böylece oryantalist zihniyet; ırkçılığa,
göçmen krizlerine ve kültürel hegemonya sağlama isteği sonucu diğer toplumların
kimliklerinden vazgeçişlerine sebebiyet vermektedir...”.
Sözü burada Edward Said’e verelim. Der ki
; “ Oryantalizm, Doğu’ya hâkim olmak, onu yeniden kurmak ve onun âmiri olmak
için Batı’nın bulduğu bir yoldur” (8).
Oryantalizm hız kesmeden varlık nedenine
uygun işler yapmaktadır. Son dönemde temel söylemi “Akıl, Bilim ve
Tarihselciliktir”. Doğu ülkelerinde kilit noktalara sürekli bu Oryantalist Kafa
ile yetişmiş insanların gelmesi tesadüf müdür? Bu yapı son olarak bu ülkede
sözde İslami bir Cemaat bile inşa etmiştir. Özellikle mezhepler üzerinden
(Türkiye’de Alevilik; Ortadoğu da Şiilik, Nusayrilik, Durzilik vs.), etnik
milliyetçilik üzerinden hiç eskimeyen böl-parçala-yönet taktiğini başarılı bir
şekilde uygulamaktadır. Aslında her İslam ülkesinde İslam’a hakaret eden
oryantalist kafalar vardır; İslami Cemaat (!) Lideri olan Oryantalist kafalı
insanlarda. Milliyetçi görünümlü Oryantalist kafalar da, laik, solcu, ateist,
liberal vs olarak da. Yani Doğu memleketlerinde kültürünü, değerlerini, dinini,
insanını aşağılayan adamların önü adeta görünmeyen bir güç tarafından açılmakta
kilit noktalara getirilmektedir. Oryantalist, Doğulu insanın kendini işe
yaramaz, insanlık için hiçbir şey üretmeyen değersiz, hatta beyinsiz biri
olarak hissetmesini sağlamaya çalışır. Böyle olmamak için Batılı gibi
davranmayı, düşünmeyi dayatır. Bunu da “bilimsellik ve akılcılık” olarak
pazarlar.
Oryantalizm Batı sömürgeciliğin
araçsallaştırdığı bir organizasyondur demiştik, mesela GW Bush’un Irak’ın
işgali sırasında ağzından çıkan “Bu bir Haçlı Seferidir” sözü gayet bilerek ve istenerek
söylenen bir sözdür ve bunun ispatıdır.
Bu bağlamda, son dönemlerde çok fazla
kullanılan “Yerli ve Milli” söylemi belki kullanıla kullanıla bazıları için itici
gelmeye başlasa da felsefik ve konjonkturel anlamda bizim bu saldırılardan
korunabilmemiz için çok anlamlı bir söylemdir. Evrensel olmak için de,
kültürünü, değerlerini, dinini muhafaza etmek için de esas önemli olanı; var
olmak için de "Yerli ve Milli" olmak adeta bir zorunluluk haline
gelmiştir artık.
Peki Oryantalistler bunları yaparken Doğu
ne yapmıştır? Oryantalistler Doğu’ya yönelik tespitlerinde tamamen haksız mıdır?
Müslümanlar masum mudur? Müslümanlar nerede hatalar yaptılar? İslam dünyası
yaklaşık 500 yıldır neden uyumaktadır? Yerli ve milli olmak ne demektir? İğneyi
kendimize neden batırmıyoruz? Bu konuları
da sonraki yazılarımızda irdeleyeceğiz…
TOLGA TANOLCAY
Kaynaklar
1.
Çoruk,
A. Ş. (2007). Oryantalizm üzerine notlar. Sosyal Bilimler Dergisi, 9(2),
193-204.
2.
Oryantalizm,
Sidar Ergül, SDAM, 2002
3.
Işık,
M. (2020). ORYANTALİZM VE BATI'NIN DOĞU ALGISI. Ağrı İslami İlimler Dergisi,
(7), 135-154.
4.
Yerlikaya,
T. (2014). Oryantalizm: Türk medyasında self-oryantalizm (Master's thesis,
Sosyal Bilimler Enstitüsü).
5.
Sari,
O. (2008). Oryantalizm üzerine bir araştırma (Master's thesis, Sosyal Bilimler
Enstitüsü).
6.
Uygur,
E., & Uygur, F. (2013). FRANSIZ SÖMÜRGECİLİK TARİHİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA.
Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi, 173(173), 273-286.
7.
Prakash,
G. (1995). Orientalism now. History and theory, 199-212.
8.
E.
Said. Oryantalizm, 1977.
//efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://sosyolojiden.wordpress.com/wp-content/uploads/2015/09/edward-said-oryantalizm-ebook-pdf.pdf
Çok güzel antatmışsınız Allah razı olsun. Artık çözüme geçme vakti. Bizim peygamber efendimizin vasiyetini yerine getirmemiz gerekiyor. Allah muvaffak eylesin.
YanıtlaSil