1. Canlıların hücrelerinde kalıtımı (Irsi özellikleri) bir
sonraki kuşaklara aktaran unsurlar vardır. Bu unsurların çok büyük bir kısmı DNA
adı verilen yapının içindedir. DNA’nın anlamlı bir parçasına “Gen” denir. Yani
gen, bir DNA parçasıdır. Bazı genler uzun bir DNA parçası iken, bazıları daha
kısa olabilir.
2.
Genlerin amacı, bilgi depolamaktır. Her bir gen, bir
organizmaya gereken belirli proteinlerin inşası için gereken bilgiyi taşır. Bir
gen, belli bir protein üretimi için gereken formülü içerir. Bir gen tek bir
proteinin yapımından sorumlu olabileceği gibi birden fazla Proteinin yapımına
da iştirak edebilir.
3. Özetle "GEN" anlamlı ve tanımlı bir DNA
parçasıdır. Ve hücrelerimizdeki bu genler vücudumuzu inşa eder. Genler bu
açıdan bakıldığında bir anlamda kaderimizdir. Kaderimiz adeta genlerimize
yazılmıştır.
4. Genler göz rengimizi, saç rengimizi, ten rengimizi, kısaca
bütün fiziksel özelliklerimizi beliler. Bazı özelliklerimiz çok büyük oranda
genlerimizin kontrolündeyken (Göz rengi
gibi), bazı özelliklerimizin oluşumunda genlerimizle birlikte çevresel faktörler
de (İklim, beslenme koşulları, coğrafik özellikler) etkilidir.
5. DNA’nın içinde bulunduğu yapının adına da KROMOZOM denir.
Kromozomlar her Türde farklı sayıdadır. Örneğin İnsan da 46 adet kromozom
varken, Solucanda 2, Soğanda 16; Maymunda 42; Eğreltiotunda 500 kromozom
bulunur.
6. Bugün hangi canlıda ne kadar kromozom olduğunu bilmekle
kalmıyor, birçok canlının kaç tane geni var, o gen hangi kromozom üzerinde bunu
dahi biliyoruz. İnsanın bütün genlerini artık biliyoruz. Bu bilgi "Acaba bir
canlıdaki özel bir geni alıp, çoğaltıp, onu başka bir canlıya aktarabilir miyiz?" sorusunu gündeme getirdi.
7. İşte bu soruya cevap arayan uzmanlar, istedikleri bir
geni izole edip bunu başka bir canlıya aktarabildiler. Bu şekilde
üretilmiş yeni canlıya Genetiği Değiştirilmiş Organizma" (GDO)
dendi.
8. GDO; herhangi bir tohumun genetik
yapısında (kromozomlarında) gen eklemek ya da gen susturmak suretiyle
değişiklik yapmaktır.
9. Başka bir canlıdan bir geni kesip almak ve hedeflenen tohuma
bu aktarma işlemi “Biyotekonoloji” “moleküler biyoloji” ve özellikle genetik mühendisliği’nin
konusudur.
10. Bir daha
tanımlayacak olursak; Genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO), organizmanın
gen diziliminin değiştirilmesi ya da gen aktarımı ile kendi doğasında
bulunmayan bir özellik kazandırılmasıyla oluşan ürünlerdir
11. GDO’lar
doğadaki bilginin ve doğal materyalin kullanılmasıyla üretilir. Yani sentetik
materyaller kullanılmaz. GDO ifadesi yerine “transgenik veya biyoteknolojik
ürün” terimleri de sıklıkla kullanılmaktadır.
12. GDO’ların
ortaya çıkış gerekçesi mevcut tarımsal üretimin çok yakın zamanda insanoğlunu
besleyemeyeceği düşüncesidir.
13. Ancak “GDO” ile
“Hibrit“ karıştırılmamalıdır. Hibrit; melezleme ile üretilmiş ve genleri ile
oynanmamış tohumdur. Bugün “Tohum Tekeli” dendiğinde öncelikle Hibrit tohumlar
anlaşılmalıdır. Çünkü hibrit tohumu ekerek yeni tohum elde edilemez. Ayrıca Biyoteknolojik yöntemlerle
elde edilen GD tohumlarda ise yeniden ekildiği zaman ürün alınabilir; fakat
yine çok uluslu şirketler tarafından pazarlanan bu tohumların kullanım hakkı
patentli olduğu için yeniden ekimleri yasaktır. Yine GD tohumlarda da “terminating gene” olarak adlandırılan ve üremeyi sınırlandıran genler kullanıldığında hibrit tohumlar gibi tekele müsait hale gelebilir.
14. Aslında GDO lu
ürünler çoktan hayatımızın içinde. Ör. şeker hastalarının kullandığı insülin,
kanser ilaçları, aşılar GDO’lu ürünlerdir. Gıda sanayinde kullanılan enzimlerin
çoğu GDO’ludur. Örneğin peynir mayası üretiminde kullanılan enzimler. Bu konuyu
biraz açalım;
15. Modern biyoteknolojinin getirdiği bilimsel
ilerlemeler sonucu ortaya çıkan GDO'ların hayatın içerisinde uygulama alanları
sağlık (kırmızı), tarım (yeşil), endüstri (beyaz) ve deniz ürünleri (mavi)
olmak üzere dört gruba ayrılmaktadır.
16. “Kırmızı biyoteknoloji” içerisinde yer alan
insulin gibi hormonlar, biyokimyada kullanılan test kitleri, kanser ilaçları,
aşılar, antibiyotik, kök hücre tedavisinde kullanılan birçok biyomolekül veya
bileşik GDO'lu organizmalar tarafından ileri biyoteknolojik yöntemler
kullanılarak üretilmektedir.
17. “Yeşil
biyoteknoloji” ise tarımsal faaliyetleri kapsayan tohum, ıslah çalışmaları,
bitki genetiği gibi çalışmalara paralel olarak birim alandan elde edilen üründe
artışı sağlayan yeni tür veya cinsleri ortaya çıkarmak veya tarımda
sürdürülebilir biyoteknolojik ürünlerin yaygınlaşmasını amaçlamaktadır.
18. “Beyaz
biyoteknoloji” daha çok gıda ve endüstri kapsamını içermekle birlikte, polimer,
selüloz gibi hammaddelerin kağıt, tekstil gibi sektörlerde kullanımı ve gıda
üretiminde verimin artırılması amacıyla büyük ölçekte gıda üretiminde
hammaddelerin işlenmesinde kullanılan birçok biyomolekül (örn., enzim) elde
edilmesine hizmet etmektedir.
19. “Mavi
biyoteknoloji” ise deniz ürünlerinden elde edilen her türlü biyomolekül veya
maddenin hayatımızın içerisindeki kullanım alanlarıyla ilişkisi irdelemektedir.
20. GDO konusu elbette büyük bir pazardır. Ve bu
pazarın ticaret hacmi günümüz itibariyle 350 Milyon Dolardır.
21. Bu renk tanımlamalarına yoğunlaştığımızda; dikkatler
daha çok tarımsal üretimde kullanılan GDO’lar üzerinde toplanmaktadır. Günümüzde
bitki ve hayvanlardan klasik ıslah (iyileştirme) yöntemleri (seleksiyon,
melezleme, saf yetiştirme) ile elde edilen verim artışının sonuna geldiği
düşünülmektedir.
22. “Yani
insanlığın açlık sorunu yaşamaması için Biyoteknoloji kaçınılmazdır. Bunun da
varacağı sonuç canlıların genlerine müdahale etmektir” denmektedir.
23. Bu müdahale,
başka bir canlıdaki genin, hedef tohuma aktarılması anlamına gelen GDO ‘dur. Ama
bazı kesimler ise “Dünyada üretilen gıda tüm insanlığa yeter, adil paylaşım
sorunundan dolayı açlık yaşanıyor” düşüncesindedirler.
24. Bu kesimler
“GDO’yu tamamen gıdayı tek ele alma girişimdir ve biyolojik çeşitlilik yok
edilecektir” iddiasını dillendirmektedirler.
25. Burada şimdi
daha çok Tarımsal üretimdeki GDO’ları konuşacağız. İnsanların ve hayvanların
beslenmesi amacıyla üretilen GDO'lu ürünlerin tamamına yakını bitkisel
kaynaklıdır. Günümüzde genetiği değiştirilmiş hayvanların hayvansal üretimde
kullanılması henüz bitkisel kaynaklı ürünlere oranlara çok daha düşüktür. Yani;
insanların ve hayvanların beslenmesi amacıyla üretilen GDO'lu ürünlerin
tamamına yakını bitkisel kaynaklıdır.
26. GDO'lar bitkisel üretimde kullanımı
herbisitler (yabani ot öldürücüler), insektisitler (zaralı böcek öldürcüler)
ile birlikte virüs, bakteri ve mantarların neden olduğu hastalıklara karşı
bitki direncinin artırılması, ayrıca ürünün raf ömrünün uzatılması ve besin
bileşimlerinin iyileştirilerek kalitenin artırılması gibi amaçları
kapsamaktadır.
27. Biyoteknolojinin tarihi 1970’li yıllara gitse de tarımsal ürünlere uygulanması
daha yenidir. İlk GD gıda olarak üretimi 1990’lı yılların ortasına
denk gelmektedir. Üretilen ilk GDO’lu tohumlar yüksek verimden ziyade raf ömrü uzun, zararlı böceklere/zararlı
otlara dayanıklılık yönünde geliştirilmiştir.
28. Ve piyasaya ilk
sürülen ürün GD Domatestir (1996) , Ardından SOYA, MISIR, PAMUK, KOLZA ve
PATATES piyasaya sürülmüştür.
29. GDO’lar üzerine
üretilen şehir efsaneleri de vardır. Ör. Akrep geni aktarılmış pamuk, domuz
geni aktarılmış çilek vb . Bunlar gerçek dışıdır.
30. Böceklere,
zararlı otlara dayanıklı ve bu sebeple daha az ilaçlama, gübreleme sulama
gerektiren ürünler olarak dikkat çekmektedirler.
31. Yabancı otlara
dayanıklı olduğu ve daha az “toprak işleme” gerektirdiğinden erozyonun
önlenmesinde katkı sağlamaktadırlar.
32. Sıralanan bu
özellikleri nedeniyle ekonomik anlamda ve çevresel açıdan ciddi avantajlara
sahiptir.
33. A vitamini
içeriği artırılan “GD Pirinç” (Altın Pirinç) Güneydoğu Asya’da A vitamini
eksikliği çeken ve ciddi görme sorunları yaşayan 170 Milyon insana umut
vermektedir. Sırf A vitamini eksikliğinden dolayı 3 milyon çocugun kör olma
riski altında olduğu düşünülürse anlamı daha iyi ortaya çıkar.
34. Klasik tarım
yöntemleri kimyasalların (Gübre, böcek öldürücü, yabancı ot öldürücü vs) hem
çevreyi kirletmiş, hem de başta kanser olmak üzere birçok tehlikeli hastalığın
ana nedeni olarak insanlığı beslemesine rağmen tehdit etmektedir.
35. Fakat piyasa da
bulunan hiçbir transgenik ürün (GDO) yüksek verimli diye pazarlanmamıştır.
Yukarıda anılan "dayanıklılık" öne çıkmıştır.
36. Yüksek verimli
olarak pazarlanan ürünler HİBRİTLERDİR ve hibritlere yukarıda değinilmiştir.
Hibrit ile GDO'yu karıştırmamak gerekir.
37. GDO ile ilgili
eleştiriler de tabii ki vardır. GDO için yapılan eleştiriler;
1.Alerji
yaptığı,
2.Kısırlık
yaptığı
3.Antibiyotiklere
direnç yarattığı
4.Doğal çevreyi
(ekolojiyi) bozduğu
5. Tohum
tekelleri oluşturacağı
6. Yerel
çeşitlerin yok olacağı
7. Kanser
yaptığı
8. Uzun vadede
biyolojik çeşitliliği yok edeceği
9. Aktarılan
genin sonradan olumsuz etkilerinin görülebileceği ve kontrol edilemeyeceğidir.
38. Bu eleştiriler
ciddi eleştirilerdir ve insanların bu zararlardan rahatsız olmaları ve GDO'ya
temkinli yaklaşmaları doğaldır. Bu bağlamda, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü
(FAO) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) biyoteknolojinin tarım, ormancılık,
balıkçılık gibi alanlarda güçlü çözümler üreten bir teknik olarak ele alınması
gerektiğini kabul etmekte, ancak olası tehlikeler için uyarıcı bir güvenlik
kuşağı oluşturma işini üstlenmektedirler
39. Bir bilimsel
doğruyu dünyada insanlara anlatmanın en önemli ve doğru aracı ULUSLARARASI
HAKEMLİ BİLİMSEL dergilerde yayınlanmasıdır.
40. GDO'ların
yukarıda sıraladığım zararlara neden olmadığına ilişkin en az yüzlerce ciddi
bilimsel çalışma yayınlanmıştır bu dergilerde.
41. Fakat
zararlarını ispatlayan bilimsel çalışma sayısı başlangıçta çok çok azdı. Bunun
nedeni olarak, GDO'nın zararlarına yönelik bilimsel Çalışmaların FONLANMADIĞI
(Desteklenmediği) iddiaları da vardı. Fakat özellikle son 5 yılda, GDO ların zararlı ve kuşkulu yanlarına
ilişkin bazı bilimsel yayınlar yayınlandı
42. Bu bilimsel
yayınlarda, GD patates ile beslenen sıçanlar üzerinde yapılan çalışma sonuçları
sıçanlarda kanser hücrelerinin geliştiğini ve beyin, karaciğer ve testis
gelişiminin engellendiğini, karaciğerin bir kısmının köreldiğini, pankreas ve
bağırsaklarda histolojik farklılıkların ortaya çıktığını kanıtlayan bulgular
içermektedir. Bununla birlikte bağışıklık sistemi üzerinde de olumsuz etki
yarattığı da görülmüştür.
43. FlavrSavr adlı
genetiği değiştirilen domatesin deney hayvanlarında mide barsak sorunlarına
neden olduğu ve ölüme kadar giden sonuçlara neden olduğu kanıtlanmıştır. Bunun
üzerine FlavrSavr kısa sürede üretimden kaldırılmıştır.
44. Benzer şekilde
genetiği değiştirilen Bt mısırın tarım alanlarına ekiminden sonra alan
çevresinde yaşayan bireylerde farklı alerjik veya immünolojik reaksiyonların
geliştiği bildirilmiş, bunun üzerine deney hayvanları üzerinde yürütülen
çalışmalarda ise üreme sorunlarının ortaya çıktığına ilişkin sonuçlara
ulaşılmıştır.
45. Hayvan yemi olarak sıkça kullanılmaya başlanan
transgenik soya fasulyesinin laboratuar hayvanlarında karaciğer ve pankreas
fonksiyonlarında değişim ile birlikte alerjik ve immünolojik reaksiyonlara yol
açabileceği konusunda oldukça fazla çalışma sonucu bulunmaktadır. Buna karşın
deney hayvanlarıyla 104 haftaya varan sürelerde yapılan multijenerasyon
çalışmaları, kalıtsal herhangi bir genetik geçişin varlığını destekler
nitelikte sonuçlar ortaya koymamıştır
46. Dünyada en
fazla GDO lu ürün üreten ülkeler ABD, Çin, Breziya, Arjantin gibi ülkelerdir. AB
ülkeleri CARTEGENA Protokolü olarak bilinen bir Biyogüvenlik protokolüne imza
atmışlar ve bu konuya temkinli gibi görünmektelerse de endüstriyel gıda enzimi
üretiminde Avrupa dünyadaki GDO'lu enzim üretiminin %75'ini
gerçekleştirmektedir.
47. Yine Avrupa'da
40 a yakın GDOlu tarım ürününe üretim izni verilmiştir. Fakat Fransa, Almanya,
Avusturya gibi bazı ülkeler izin vermemiştir.
48. Türkiye'de de
GDO üretimi ve ithalatı bir iki istisna dışında yasaktır. Son değişiklikle bazı
zorunlu ilaçlarda bu ürünlerin ithalatı serbesttir. Türkiye’de sadece GD
Soya’ya izin verilmiştir.
49. Sonuç olarak,
GDO tamamen karşı ya da taraf olunacak bir konu olarak görülmemelidir. Öyle
görünüyor ki konu kaçınılmazdır.Yani insanlığın problemlerine çözüm olacak önemli bir
alternatiftir. Burada önemli olan teknolojinin ETİK dışı kullanılmasının önüne
geçmektir.
50. Olası
zararlarının üzerine yeterli bilimsel çalışma olmadığı doğrudur. Bu açıdan
çokça bilimsel çalışma yapılmalıdır.
51. Türkiye bu
konunun dışında kalmamalıdır. Moleküler Bİyoloji ve Genetik Mühendisliği
konusunda çok sayıda akademisyen yurt dışına gönderilmiştir. Fakat Türkiye bu
konuda hala olması gereken noktalarda değildir. Bu akademisyenlerden
yararlanılamaktadır. Hala laboratuvarlarımız yeterli değildir. GDO
üzerine ciddi bilimsel çalışmalar sınırlıdır.
52. SONUÇ
OLARAK;
1. GDO tümden
reddedilecek ya da hemen sarılacağımız bir konu değildir. Yararlarının ve
tehditlerinin bilinmesi, kıyaslanması ve iyi hesaplanması gerekir. Yani bilimsel yöntemin kendisi
ne insanlığın canına okumak isteyen bir zorbadır ne de
kurtarıcı melek. Sorun, bilimsel yöntemlerden ziyade hem
araştırma hem de üretim süreçlerini kârlılık hedefiyle
yürütülmesini zorunlu kılan ekonomik (kapitalist) ilişkilerdedir.
2. Konu üzerine
yorum yapanların çoğunun Genetik, Biyokimya, Tarım konularında az bilgi sahibi
olduğu söylenebilir.
3. GDO'lar
kullanılmadan önce iki yönlü ciddi bilimsel çalışmalar yapılmalı. Bu süreç de
kuşku uyandıracak müdahale olmamalıdır.
4. Toplum bazında
bitki hastalık ve zararlılarına dirençli, verimi yüksek, ekim alanlarının her
yerini değerlendirebilecek potansiyele sahip olduğu iddiasıyla üretilen GDO’lü
ürünler, başta yarattığı sağlık problemleri, ekildiği alanlarda bitki
çeşitliliğine verdiği zararlar nedeniyle kuşkuyla karşılanmaktadır. Bazı GDO’lü ürün üretimi askıya alınmıştır. Ama çok sayıda GDO'lu ürün üretilmektedir ve güvenle kullanılmaktadır. Dünyanın birçok ülkesinde insanlar GDO
lu ürünlere kuşku, korku veya endişe ile bakmaktadır. GDO’lar tam anlamıyla aklanamamıştır ama tümden de zararlı olduğu ispat edilememiştir. Aslına tartışma potansiyel riskler üzerine yoğunlaşmaktadır. Zararlarının özellikle uzun vadede öncelikle ve özellikle tarımda görüleceği iddia edilmektedir. Ama disiplinlerarası çalışmalarla bu zararların engellenebileceğini savunan çok sayıda bilim insanı da bulunmaktadır.
Sonuç olarak insanlığın kaliteli gıda ihtiyacını karşılayacak,
evrimsel süreçlerin işleyişini dikkate alarak tarımsal üretim
yapacak, aynı zamanda canlı – cansız doğa dinamizmini
gözetecek, doğa ve toplum ilişkisini disiplinler arası
çalışmalarla yürütecek, planlayacak sosyal bir
sistemin varlığı bugün insanlığın birincil ihtiyacıdır. Konuya bu açıdan bakılmalıdır.
Tolga Tanolcay
NOT: Bu derleme
bilimsel bir makale olma iddiasında değildir. Sade bir dille yazmaya
gayret ettim. Konuya uzak olanları bilgilendirmeyi amaçladım. Bazı
kaynaklardaki cümleleri aynen aldığım da oldu. Ama kaynağını ve diğer
kaynakları metin üzerine değil de yazının sonuna ekledim.
KAYNAKLAR
Arcieri, M., 2016. Spread and Potential Risks of Genetically
Modified Organisms. Agriculture and Agricultural Science Procedia 8 ( 2016 )
552 – 559
Arvas ,Y.E., Kocaçalışkan, İ., 2020. Genetiği Değiştirilmiş
Bitkilerin Biyogüvenlik Riskleri. Tr. J. Nature Sci. Volume 9, Issue 2, Page
201-210, 2020
Ateş, Z. G. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalara (GDO)
İlişkin Avrupa Birliği’ndeki Yasal Düzenlemeler. İnsan&İnsan, Yıl/Year 7,
Sayı/Issue 24, Bahar/Spring 2020, 9-29
Cebirbay, M.A., Aktaş, N., 2018. Genetiği
Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) ve Etkileri https://www.researchgate.net/publication/330673888
Çatalbaş,T. , Savaş, H.B., Gültekin, F., 2017. Genetiği
Değiştirilmiş Gıdalar ve İnsan Sağlığına Etkileri. Acta Medica Alanya 2017 Cilt
: 1 Sayı : 3, 58-63
Çelik,V, Balık, D. , 2007. Genetiği Değiştirilmiş
Organizmalar (GDO). Erciyes Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü
Dergisi 23 (1-2) 13 - 23 (2007)
Dona, A., Arvanitoyannis I.S. 2009. Health Risks of
Genetically Modified Foods. Critical Reviews in Food Science and Nutrition, 49
(2), 164-175.
Gurau, C., Ranchhod, A. 2016. The Futures of Genetically
Modified Foods: Global Threat or Panacea?. Futures, 83, 24-36.
Kıvılcım Z (2012): Cartagena Protokolü ve Türkiye
Biyogüvenlik Mevzuatı. Marmara Avrupa Araştırmaları Dergisi, 20, 99-121
Klich,J., Monarkh, V.V. 2019. GMO AND HEALTH RISKS SELECTED
ISSUES. AGRICULTURE AND FORESTRY.
König A, Cockburn A, Crevel RWR, Debruyne E, Grafstroem R,
Hammerling U, Kimber I, Knudsen I, Kuiper HA, Peijnenburg AACM, Poulsen M,
Schauzu M, Wal JM, Penninks AH (2004): Assessment of the Safety of Foods
Derived from Genetically Modified (GM) Crops. Food Chem Toxicol, 42, 1047-1088.
Leonelli, G.C., 2018. GMO risks, food security,
climate change and the entrenchment of neo-liberal legal narratives.
TRANSNATIONAL LEGAL THEORY 2018, VOL. 9, NOS. 3–4, 302–315
Olhan, E. 2010. Modern biyoteknolojinin tarımda kullanımının
politik ve ekonomik yönden değerlendirilmesi: Farklı boyutlarıyla genetiği
değiştirilmiş organizmalar, Ed.: Aslan, D., Şengelen, M., Ankara Tabip Odası,
Ankara, s. 9-14.
Özdin, M., 2019. Genetiği Değiştirilmiş Gıdaların İnsan ve
Diğer Canlıların Sağlığı Üzerine Etkileri. Journal of Halal Life Medicine /
Helal Yaşam Tıbbı Dergisi, 2019/1-2/31-44
Schütte, G., Eckerstorfer, M., Rastelli, V., Reichenbecher,
W., Restrepo-Vassalli, S., Ruohonen-Lehto, M., Saucy, A.G.W. and Mertens, M.
2017. Herbicide resistance and biodiversity: agronomic and environmental
aspects of genetically modified herbicide-resistant plants. Environmental
Sciences Europe, 29(1): 5.
Suzie, K., Ma, J.K.C., Drake, P.M.W., 2008. Genetically
modified plants and human health. J. R. Soc. Med. 101, 290e298
ŞAHİN, T.S., ARAL, Y., GÖKDAİ, A. 2018. Dünyada genetiği
değiştirilmiş ürünler pazar yapısı ve sosyo-ekonomik değerlendirme. Vet Hekim
Der Derg 89(2): 85-108
Tsatsakis, A.M., Kouretas, D., Tzatzarakis, M.N.,
Stivaktakis, P., Tsarouhas, K., Golokhvast, K.S., Rakitskii, V.N., Tutelyan,
V.A., Hernandez, A.F., Rezaee, R., Chung, G., Fenga, C., Engin, A.B., Neagu,
M., Arsene, A.L., Docea, A.O., Gofita, E., Calina, D., Taitzoglou, I.,
Liesivuori, J., Hayes, A.W., Gutnikov, S., Tsitsimpiko, C., 2017. Simulating
real life exposures to uncover possible risks to human health: a proposed
consensus for a novel methodological approach. Hum. Exp. Toxicol. 36, 554e564
Tsatsakis, A.M., 1 , Muhammad Amjad Nawaz b, 1 , Victor A.
Tutelyan c , Kirill S. Golokhvast d , Olga-Ioanna Kalantzi e , Duck Hwa Chung f
, Sung Jo Kang g , Michael D. Coleman h , Nadia Tyshko c , Seung Hwan Yang b ,
Gyuhwa Chung b,2017. Impact on environment, ecosystem, diversity and health
from culturing and using GMOs as feed and food. Impact on environment,
ecosystem, diversity and health from culturing and using GMOs as feed and
food. Food and Chemical
Toxicology , Volume 107, Part A, September
2017, Pages 108-121
Zhang, C., Wohlhueter, R., Zhang, H. 2016. Genetically
Modified Foods: A Critical review of Their Promise and Problems. Food Science
and Human Wellness, 5, 116-123.
Yorumlar
Yorum Gönder