Dünden Bugüne Tunus ve Tunus'da Darbe Sonrası Durum

1.   Tunus denince ilk aklıma gelen tabii ki bizim bayrağımıza benzeyen bayraklarıydı önceleri. Tunus ile asıl tanışıklığım İspanya’da 2012 yılında katıldığım bir kursta oldu. Orada 5 Tunuslu arkadaş ve onlarla beraber yine Mısırlı, Faslı, Lübnanlı ve Cezayirliler de vardı. Ama ben en çok Tunuslularla samimi oldum. Çünkü diğerlerine göre çok daha içten ve doğal gelmişlerdi ve çok daha donanımlıydılar. Bana nedense diğer kuzey Afrikalılardan daha yakın davranıyorlardı. Bu sebeple bir sempatim de oluştu Tunus’a. Arap baharı (!) da başlamıştı üstelik.


2.      Bugünlerde ise ülkenin Cumhurbaşkanı Kays Said tarafından yapılan bir darbe ile gündemde Tunus. Bu nedenle, bu küçük Kuzey Afrika ülkesini, geçmişten günümüze tüm yönleriyle Tunus’u ve son darbeyi konuşalım istedim. Önce oldukça karışık olan Tunus tarihini sizlere olabildiğince basit anlatmaya çalışayım


3.      Tunus olarak bildiğimiz coğrafya’nın aslında bilinen ilk sakinleri Berberiler (Tuaregler) dir. Daha sonra tüccar ve denizci bir topluluk olarak bilinen Fenikeliler MÖ 1200 lü yıllarda bölgeye yerleşmeye ve ticari koloniler kurmaya başladılar.


4.      Ardından Kartaca şehri merkezli denizcilikte çok güçlü bir devlet kurdular. Bu güçlü devlet MÖ 846 ile MÖ 146 yılları arasında tam 7 asır devam etti. Romalılarla tam 100 yıl savaştılar (Pön savaşları) ve ardından yıkıldılar.

5.      Kartaca’dan bahsetip  Hannibal (Hanibal Barca, Anibal)’den bahsetmemek olmaz. Hannibal MÖ 247 ile MÖ 183 yılları arasında yaşamış Sami ırkından gelen Kartacalı politikacı ve generaldir. Hannibal, tüm zamanların en büyük askeri dehalarından biridir.

Hannibal Barca

6.      Roma'nın en büyük düşmanı olarak II. Pön Savaşı'ndaki başarılarıyla tanınmıştır. Filleri içeren ordusuyla İber Yarımadası,  Pireneler ve Alpler'den kuzey İtalya'ya girmiş ve Romalıları birkaç önemli savaşta yenmiştir

7.      Roma’yı ele geçirmesine ramak kala bazı nedenlerle bundan vazgeçmiş, Kartaca’da yani kendi ülkesinde prestijinin artmasından korkanlar tarafından yanız bırakılmış, lojistik anlamda desteklenmemiş ve sonradan Romalılara yaptığı savaşı kaybetmiştir (MÖ 203).

8.      Ardından Kartaca, Roma ile şartları çok ağır bir barış anlaşması yapmak zorunda kalmıştır. Savaştan sonra maliye ve ekonominin başına getirilen Hannibal ülkeyi düzeni soktuktan bir süre sonra Romalıların baskısı üzerine görevinden alındı.

9.      Kendine karşı yükselen muhalefet sebebiyle gönüllü sürgüne giden Hannibal, önce Selevkos İmparatorluğu (İskender İmparatorluğu’nun parçalanmasından sonraya ortaya çıkan ve başkenti Hatay olan dört devletten biri) olmak üzere Ermenistan'a ve Bitinya'ya (İzmit Körfezi, İstanbul, Sakarya ve Bursa arasında kalan bölge) giderek buradaki saraylarda askeri danışmanlık yaptı.

10.  Pek çok kaynakta Bursa şehrinin kuruluşu Hannibal ile ilişkilendirilir. Bitinya Kralı Prusias'ın yanında iken Prusias'a” bugünkü Bursa'nın olduğu yerde bir şehir kurmasını öğütlediği ve şehirdeki ilk içme suyu şebekesini kurduğu düşünülmektedir.

11.  MÖ 183 veya 182 senesinde Bitinyalı yetkililer tarafından Romalılara teslim edileceğini anlayınca yüzüğünde taşıdığı bilinen zehiri içerek hayatına son verdi. Mezarının yeri bilinmemekle beraber, ölüm yeri olan Gebze'de bulunan Tübitak yerleşkesinde anısına yapılan bir anıt bulunmaktadır. 

Hannibal Barca Anıtı 

12. Ardından Bölge Roma’nın eline geçti (MÖ 146), arada 100 yıllık bir Vandal hakimiyeti bulunmaktadır. Sonra tekrar Roma hakim olmuştur Tunus’a ve Roma’dan sonra, Bizans hakimiyetine  (MS 535) geçti.

13.   Müslümanarın eline geçene kadar bölge Bizansın denetiminde kaldı. Bizans döneminde burada az sayıda Hristiyan ve genelde Pagan Berberiler vardı.

14.  Tunus Hz. Osman devrinde Müslümanlar tarafından kontrol altına alınmaya başlandı (647). Ama zaman zaman çıkan isyanlarla tekrar kontrolden çıktı. Sonra Muaviye döneminde kesin olarak Emevi topraklarına dahil oldu (665). Bölgeye “Ifrikiye” denmeye başlandı.

15.  Fakat,  Berberiler ve Harici Berberiler sık sık isyan ettiler. Bölge sürekli karışıklık içinde oldu. Bunda Emevilerin ırkçı uygulamaları temel nedendi. Abbasiler döneminde de bu isyanlar devam etti. Abbasiler döneminde babadan oğla geçen valilik dönemi başladı bu döneme “Ağlebiler dönemi” denir (800-909).

16.   Ağlebiler dönemi ise, “Fatimiler” tarafından sonlandırıldı. Ve bölgede Fatımi Devleti kuruldu (909). Fatımiler Devleti'ni idare eden en üst elit grup ve bu devleti idare eden hanedanın üyeleri Şia’nın İsmailî mezhebine bağlı idiler. Bu devleti idare edenler Şii olmakla beraber kendilerini Halife olarak ilan etmişlerdir. Fatimiler, 945 yılında Tunus’dan çekildiler ve Tunus tekrar Abbasilerin kontrolüne girdi. Halife buranın yönetimini büyük bir Berberi kabilesi olan “Zirilere” verdi.

17.  Abbasilerin yıkılmasından sonra Tunus’u “Hafsîler” isimli Berberi hanedanı kontol atlında tuttu. Hafsiler Tunus merkez olmak üzere Cezayir’in Bicâye şehriyle kısmen bugünkü Libya’nın batısındaki topraklarda yaklaşık üç asır hüküm sürdüler (1228-1574).

18.   Hafsîler döneminde ülke hızlı bir ekonomik gelişmeye sahne oldu, Tunus önemli bir ticaret merkezi haline geldi ve bütün İfrîkıye bölgesinin en önemli metropolü konumuna yükseldi. İlk dönemlerde Endülüs’ün çeşitli şehirlerinden çıkarıldıktan sonra Tunus’a gelen çok sayıdaki Endülüslü müslüman ülkenin sosyal, ekonomik ve bilimsel hayatını etkiledi.

19.  Tunus’ta çok sayıda saray, cami ve medrese inşa edildi. Endülüs mimarisinin özelliklerini taşıyan bu eserlerden bir kısmı günümüze ulaşmıştır. Kuzey Afrika’daki ilk medrese hânedanın kurucusu Ebû Zekeriyyâ tarafından Tunus’ta inşa edildi ve medreseler giderek çoğaldı.


20.  Tunus tam olarak 1574 de Osmanlı hakimiyetine girdi. Osmanlı burayı fethedince 3000-4000 arası Yeniçeriyi burada bıraktı. Tunus müstakil bir beylik gibi yönetilmeye başladı. Osmanlı’nın elinden çıkana kadar Dayı, Beylerbeyi, Bey adını alan farklı yönetim şekilleri biçiminde yönetildi.

21.  Tunus, Osmanlı idaresinde kaldığı son iki yüzyılında özellikle dinî bağlarla irtibatını sürdürdü. Tunuslular, Osmanlı halifesinin tebaası olmadan hilâfete sadık kalıyor ve hiç vergi ödemiyordu. Sadece beylik makamına oturanlar bir saygı ifadesi olarak İstanbul’daki en üst dinî yetkiliye hediyeler gönderiyordu.

22.  Karşılıklı siyasî işlemler azdı ve Tunus kendi hukukuna göre yabancı devletlerle anlaşmalar yapabiliyordu. 1742 ve 1743 yılları ile 1824 yılında Fransa ile antlaşmalar imzalanması, korsanlığın engellenmesi ve köleliği kaldıran sözleşme beylerin rahat hareketlerini göstermektedir. Avrupa devletleri, Osmanlı Devleti ile herhangi bir savaş konumuna girmeden yalnız bu eyalette yirmi defa savaştılar.

23.  Osmanlı yönetimi zamanında Tunus toplumunu yerli Araplar, Endülüslü müslümanlar ve Anadolu’dan buraya sevkedilen askerlerle sivil memurlar teşkil ediyordu. Ayrıca Anadolu kökenlilerin yerli kadınlarla evliliklerinden doğan ve “Kuloğlu” denilen melez bir sınıf vardı.

24.  Bunlar, merkezî idare ile yerli halk arasında irtibatın âhenkli şekilde yürütülmesinde etkin görevlerde bulunuyordu. Çoğunluğu Anadolu’dan gelen babalarına oranla çok iyi eğitim gördükleri için eyaletin beylerbeyilik, dayılık ve beylik görevleri hariç üst makamlarda görev almakta ve içlerinden çok sayıda âlim yetişmekteydi

25.  Genelde Üsküdar, Sinop, Ankara, Urfa, Edirne, Akhisar, Akşehir, Bodrum, Bergama, Bosna, Diyarbekir, Denizli, Antep, Tokat, Sivas, Menteşe, Kıbrıs, Sofya ve Gürcistan gibi şehir ve bölgelere mensuptular. Eyaletteki mesleklerine göre bostancı, bahrî, bakırcı, bıçakçı, boyacı, terzi, demirci, kuyumcu, bozacı, tavukçu ve kahveci gibi soyadlarıyla kolayca tanınıyorlardı.

26.  Avrupalı esirler hürriyetlerine kavuşmak için müslüman oluyordu. Doğrudan Avrupa’dan bu eyalete gelip din değiştirerek Osmanlı idaresine giren denizciler de vardı. Bunlar Anadolu’dan gelmiş olanlarla daha yakın irtibat kurabiliyorlardı.

27.  Tunus eyaleti müslümanlarının yerli ve Endülüs asıllı olanları Mâlikî mezhebi, Anadolu’dan gelenler, bunların yerli hanımlarla evliliklerinden doğanlarla mühtediler ise Hanefî mezhebine mensuptu. Türk kökenlilerin savaşçı yönleri, Endülüslüler’in ziraat ve el sanatlarındaki becerileri öne çıkıyordu.

28.   Özellikle Endülüslüler Teburba, Süleyman ve Testûr gibi ülkenin kuzeydoğusundaki şehirleri Avrupaî tarzda kalkındırdılar. Kurdukları yeni köyler İber yarımadasında bıraktıkları köylere çok benziyordu. İspanya etkisinden tamamen kurtulamadıkları için kendi aralarında Kastilya diliyle konuşuyorlardı.

29.  Pandemiyle yatıp kaltığımız bugünler için de ilginç bir not olarak; Tunus’ta 1605’te başlayan ve 1622’de “vebâü ebi’l-gays” denilen salgında sadece Tunus şehrinde günde ortalama 2000 kişinin öldüğü belirtilir. Vebanın en öldürücü olduğu yıllar 1643-1650 arasıdır. 1676-1677’deki veba salgınında ise bütün eyalette toplam 400.000 kişinin hayatını kaybettiği söylenir ama bu kuşkuludur. Onsekizinci yüzyılda veba salgını durunca nüfus artmaya başladı

30.  Tunus’un Osmanlı idaresi altındaki nüfus durumu hakkında yeterli bilgi yoktur. Osmanlı’nın zayıflaması ile Tunus korumasız kaldı ve bunu fırsat bilen Fransa, 1881 yılında Tunus’u işgal etti. Fransa Tunus’u işgal etmek için birtakım sınır olaylarını bahane etmiştir. Kısaca özetlemek gerekirse; Fransızlar önce sınır güvenliğini bahane ederek Cezayir sınırından Tunus topraklarına girmişler daha sonra ise Tunus’taki genel karışıklıkları gidermek bahanesi ile ülkenin kuzeyindeki Binzat (Binzert ya da Bizerte) limanından karaya asker çıkartarak şehri ve limanı tek kurşun atmadan ele geçirmişlerdir. Tunuslular farklı bölgelerde ciddi direniş gösterdiler. Ardından türlü hilelerle Osmanlıya bağlı olan ve durumu Osmanlıya haber veren,  Tunus Beyini teslim olmaya zorlamışlar ve Tunus Beyi (Mehmet Sadık Paşa) uzun tartışmalardan sonra 12 Mayıs 1881 tarihinde Bordo sarayında imzalanan ve tarihe Bordo Antlaşması olarak geçen antlaşmayı imzalamak zorunda kaldı. Böylece Tunus’un tamamı  Fransızlar tarafından resmen işgal edilmiş oldu. Bu dönemde Osmanlı’nın Fransa’ya karşı yapmış olduğu protestolar ise sonuçsuz kaldı. 12 Mayıs 1881 tarihli Bordo Antlaşmasından sonra başlayan diğer direniş hareketleri de ilerleyen dönemde etkisini kaybetmeye başladı.

31.  Fransızlar 1881-1956 yıllarında Tunus’a yirmi bir genel vali tayin ettiler. Ancak otuz yıl boyunca Fransız sömürge siyasetinin başta gelen ismi genel sekreter Bernard Roy oldu. Öncelikli amaçları Tunus’da başta Fransız omak üzere Avrupalıların sayısını arttırmaktı. Tunus nüfusu içinde Avrupalıların sayısı 30 yıl içinde %1 den %10 a kadar çıktı. Fransa, Birinci Dünya Savaşında 65 bin Tunuslu genci cepheye sürdü.

32.  Tunusluların önemli bir kısmının Fransızlara karşı ve Osmanlı’dan yana tavırları devam etti ve bu konuda farklı örgütlenmeler altında siyasi mücadele dönemi başladı. Bu anlamda öne çıkan isimlerden biri Sefakus ile Kabis şehirleri  arasında yaşayan bir kabile reisi olan Neffât Kāidi Ali b. Halîfe’dir. Çok sayıda entelektüel bağımszılık sürecine kadar Fransızlarla farklı yöntemlerle mücadele ettiler.

33.  Fransız sömürge döneminde Tunus’un bağımsızlığı için mücadele eden isimler arasında İslâmî konulardaki yazılarıyla öne çıkan Muhammed Bayram el-Hamîs ve Abdülazîz b. İbrâhim es-Seâlibi sayılabilir.

34.  Bir diğer etkili isim ise “Habib Burgiba”dır.  1903 doğumlu Burgiba, Tunus’ta Arapça ve İslam dini konusunda iyi bir eğitim gördü, ardından Sorbonne’da hukuk ve siyaset bilimi okudu. Tunus’a döndükten sonra avukatlık yapmaya başladı. 1934 yılında bağımsızlık mücadelesine öncülük düşüncesiyle genç arkadaşlarıyla birlikte “Yeni Düstur Partisi” ni kurdu ve Partinin Genel Sekreteri, daha sonra 1948 tarihinde de Partinin Başkanı oldu. Siyasi faaliyetleri sebebiyle Fransız sömürge yönetiminin dikkatini çekti, 1934-1945 yılları arasında 11 yılını hapiste geçirdikten sonra deniz yoluyla Kuzey Afrika’ya kaçtı. 8 Eylül 1949 tarihinde Tunus’a döndü.

                                                               Habib Burgiba

35.  1950’li yılların başında Tunus beyi Lamine Bey denen Emîn Bey bağımsızlık mücadelesini sürdüren gençleri destekledi. 1952-1954 yılları arasında artan şiddet hareketleri üzerine baskıcı önlemleri işe yaramayan Fransız yönetimi Burgiba ile görüşmelere başladı. 20 Mart 1956’da Tunus bağımsızlığına kavuşurken Hüseynî ailesinden Emîn Bey on dokuzuncu bey sıfatıyla Osmanlılar’dan kalan bir geleneği sürdürdü; 27 Temmuz 1957 tarihine kadar Tunus kralı oldu. Bu tarihte “Tunus Cumhuriyeti” ilân edildi; Hüseynî ailesinin saltanatı sona erip Emîn Bey’in başbakan tayin ettiği Habîb Burgiba ilk devlet başkanı olarak bütün yetkileri eline aldı.

36.  Bağımsızlık sonrası Avrupalılar artan baskılar üzerine şehri terketmeye başladı. Onların yerini diğer bölgelerden gelen yerli nüfus doldurdu ve Araplaşma süreci tamamlandı. Giderek artan iç göçlerle başkent Tunus’un etrafında yeni varoşlar ortaya çıktı. 1958’de Tunus Arap Birliği’ne, 1969’da İslâm Konferansı Teşkilâtı’na girdi. Tunus şehri, 12 Haziran 1979 tarihinde Mısır ile İsrail arasında imzalanan Camp David Antlaşması’nın ardından Kahire yerine birliğin merkezi oldu ve 31 Ekim 1990 tarihine kadar bu konumunu sürdürdü.

37.  Tekrar Habib Burgiba’ya dönecek olursak, Burgiba Tunus tarihine damgasını vurmuş bir liderdir. Yaklaşık 30 yıl boyunca Tunus’un tek adamı olmuştur. Habib Burgiba, Cumhurbaşkanı olduktan sonra zihnindeki siyasal sistemi uygulamak için harekette geçti. O, ünlü Fransız düşünürler Rousseau, La martine ve Hugo’dan etkilenmişti. Burgiba’nın amacı Tunus’u Fransız Devrimi’nin ilkelerine göre modern bir devlet olarak yeniden inşa etmekti.

38.  Tunus’ta Burgiba döneminde siyaset kültürü olarak incelediğimizde; Cumhuriyet idaresi ülkede kurulmasına karşın Yeni Düstur Partisi’nin ülkedeki egemenliği tartışmasız durumdaydı. Burgiba ve arkadaşları Tunus’u modern bir ülke yapmak konusundaki misyonu tek başına üstlenmişlerdi. 1959’da hazırlanan anayasaya göre “Kutsal ve güçlü şefin” etkili olduğu ve “Zayıf yasaların” bulunduğu bir anayasa yapıldı. Bakanlar ve parlamento doğrudan Burgiba’ya bağlıydı. İstediği zaman bakanları görevden alma ve yerlerine başkalarını atama yetkisine sahipti. Devlet, Burgiba ile bütünleşmişti. Bütün politik yasalar devlet başkanının ofisinde şekilleniyordu.

39.  Burgiba bu dönemde kendisinin egemen olduğu bir toplum yaratma gayretindeydi. Her şeyi kontrol etmek istiyordu. Ayrıca herkesi istediği gibi denetleyebileceği kurumlar ve bürokrasi inşa etmeye yöneldi. Onun felsefesinde ilerlemecilik, akılcılık ve insanın şerefi gibi kavramlar vardı. Bu yönüyle Burgiba, Mustafa Kemal Atatürk’ü örnek alıyor ve ona olan hayranlığını gizlemiyordu. Burgiba önceleri halkın güvenini kazanmak amacıyla dini etkili bir şekilde kullandı. Dinin kitleleri mobilize etme yönünü çok iyi biliyordu. Bu yüzden özellikle Cuma hutbelerinde konuşmalar yapıyor ve dini öğelere sıklıkla atıfta bulunuyordu. Fakat Cumhuriyet idaresine geçtikten sonra Burgiba, Fransız modernleşme siyasetini benimsediği için seküler bir toplum yaratma gayretine girdi.

40.  Burgiba önce eğitime el attı. Seküler bir eğitim sistemi kurmak istiyordu. Dini eğitim kurumlarını neredeyse yok etti. Okullarda dini eğitim 2 saate kadar indirildi. Üretimi engellediği için ORUCU yasaklama çabası, başörtüyü yasaklaması, cami uleması üzerinde yarattığı baskı halkta ciddi tepki oluşturmaya başladı. Ama 1960 dan sonra ulema muhalefet edemeyecek kadar çaresizdi ve çoğu yurt dışına kaçtı.

41.  Burgiba ekonomide sosyalist bir program uygulamaya çalıştı, sanayi tesisleri ve rafineri kurdu. Tarımda bazı reformlar yaptı. Fakat bütün bu uygulamlar sonucunda istenen ve hedeflenen başarı elde edilemedi. Köyden kente göç arttı ve tarım konusunda tam bir fiyasko yaşandı.

42.  Ardından 1970 li yılların başında bu kez az da osa Liberal politikalar izlenmeye başlandı. Burgiba’ya karşı muhalefet de güçlenmeye başlamıştı. İki grup öne çıkıyordu muhalif olarak Liberaller ve İslami hareket.

43.  Burgiba güçlenen muhalefete karşı tedbir olarak, Parti ve devlet bürokrasisinde etkili olan liberal kanadı tasfiye etti. Mart 1975’te Burgiba, parlamento tarafından “ömür boyu devlet başkanı” olarak seçilmiş ve tek parti yönetimini pekiştirmişti. Liberal kanat tasviye edilince bu kez İslami hareket göze batmaya başladı.

44.  Hareket hem dini bilinçlendirme faaliyetlerini hem de ülkede yaşanan soygun ve sömürü düzenine karşı tepkiyi örgütlüyordu. 1978 yılında ülkedeki gelir dağılımındaki adaletsizlik nedeniyle işçiler ayaklandı. Halktan büyük destek alan işçiler ve hükümet güçleri arasındaki çatışmalarda yüzlerce insan öldü. İslami direniş hareketi “Nahda” (Diriliş) adı altında legal teşkilatlanma hakkını edinebilmek amacıyla İçişleri Bakanlığına müracaat etti. Bu girişime verilen cevap ise Raşid el Gannuşi başta olmak üzere Hareket’in 106 önde gelen üyesi tutuklanması oldu. Tamamen keyfi olarak tutuklanan bu 106 kişi 1984 yılına kadar cezaevinde tutuldu.

45.  1980’lerde ise ülkede sular durulmuyordu. Burgiba’nın baskıcı ve kontrolcü yönetimine karşı protestolar her tarafta görülmeye başladı. Ülkede 1984 yılında “Ekmek Devrimi” adı verilen ayaklanmalar yine kanla bastırıldı ve yüzlerce kişi katledildi. Burgiba ülkedeki karışıklıkları ve muhalefeti bastırmak amacıyla Fransa’da ve ABD’de askeri ve istihbarat eğitimi alan Polonya ataşesi Zeynel Abidin Bin Ali’yi İçişleri Bakanı olarak atadı. Raşid el Gannuşi 9 Mart 1987 yılında yeniden tutuklandı ve ömür boyu hapse mahkûm edildi.

                                                        Zeynel Abidin Bin Ali

46.  Bin Ali, Burgibayı “Görev yapamaz” gerekçesiyle Cumhurbaşkanlığı görevinden aldı. Aslında bu kansız bir dareydi, Bin Ali ilk zamanlar gayet demokrat bir görüntü  verdi. İslami kesimle iyi ilişkiler kurdu ve Raşid Gannuşi başta olmak üzere bazı muhalif liderleri serbest bıraktı. Din eğitimi verilmesi için Zeytune medresesinin bazı bölümlerini açtı. 12 Mayıs 1988’de yeni partiler yasası kabul edilmiş ve 1989 yılında seçimlere gidileceği ilan edilmişti. Seçimlere, El Nahda parti kurma başvuruları yetişmediği için bağımsız adaylarla katılmışlardı. Seçim sonuçları açıklandığında, El Nahda’nın desteklediği adayların ülke genelindeki oyları %14,6 civarında olmuştu. Başkent Tunus’ta ise oyların %30 civarına çıkmıştı. Bu durum Bin Ali’nin hoşuna gitmedi ve İslamcıları kendi yönetimlerine için önemli bir tehdit olarak görmeye başladı.

47.  Bin Ali dönemi katı bir diktatörlük dönemi olmaya başlamıştı. İslami Hareket mensuplanrına nefes aldırılmıyordu. Ordu 30 bin kişiydi. Bin Ali 120 bin kişilik bir Polis teşkilatı kurdurdu.Yani bir polis rejimine dönüştü. İslami okullar çok ağır denetleniyordu. Haccı yasaklamaya çalıştı, devlet kurumlarında başörtüsü yasaklandı. Tutuklama ve işkenceler arttı. Parlemento tamamen Bin Ali’nin istediği gibi şekilleniyordu.

48.  Devletin denetimi dışında sivil toplum kuruluşlarına izin verilmiyordu. Dış politika tamamen Batı’ya bağlılık ve İsrail dostluğuna dayanmaktaydı. Bu gibi durumlar ülkede huzursuzluğun yaygınlaşmasına sebep oldu. Ayrıca siyasi diktanın getirmiş olduğu işsizlik, sömürü, adaletsizlik, yolsuzluklar yüzünden ülkede durum günden güne kötüleşti. 2010 yılında ülkede var olan sisteme karşı isyan ateşi yakıldı.

49.   14 Aralık 2010 tarihinde Sidi Buzayd kentinde ülkedeki ekonomik adaletsizlik ve hukuksuzluğa yönelen protestolar, aynı şehirde 17 Aralık’ta; el arabasına el konulmasına karşı çıktığı için bir kadın polis tarafından tokatlanarak işkence gören Muhammed Bouazizi adlı Tunuslu genç bir manavın, onurunu kıran bu olayı protesto etmek için kendisini yakmasıyla kontrolden çıktı.

50.  Ağır yaralanan Bouazizi’yi hastanede ziyaret etmek isteyen Devlet Başkanı Bin Ali, protestocular tarafından engellendi ve Muhammed Bouazizi 4 Ocak 2011 günü öldü. Daha sonra ülkenin belli kesimlerinde yoğunlaşan protestoları polis sert bir biçimde bastırdı. Protestolar sırasında polisin ateş açması sonucu birçok Tunuslu hayatını kaybetti. Bu katliam görüntülerinin kitle iletişim araçları sayesinde yayılması sonucunda Tunus halkı hemen her şehirde mevcut siyasi düzeni protesto etmeye başladı. Protestolar daha sonra avukatların ve sendikaların genel grevleri sayesinde ülke çapına yayıldı.

51.  Protestolar karşısında çaresiz kalan devlet başkanı Bin Ali, 2014 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday olmayacağını belirtmesinde rağmen protestoları durduramadı. Bunun yanında bazı bakanlıklarda yapmış olduğu değişikliklerde halk tarafından inandırıcı bulunmadı ve protestolar çatışmaya dönüştü. Daha sonra ordunun rejimden desteğini çekmesi sonucu Bin Ali 14 Ocak 2011 tarihinde ailesi ile birlikte ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Bin Ali katı laikliğin savunucularından biri olmasına rağmen, ironik bir biçimde Suudi Arabistan’a göç etmek durumunda kaldı.

52.  Bin Ali’nin ülkeyi terk etmesiyle birlikte başlayan geçiş hükümetinde eski Meclis Başkanı “Fuad Mubzi” geçici Devlet başkanı, Muhammed Gannuşi ise Başbakan olmuştur (Raşid el Gannuşi ile karıştırılmamalı). Fakat Başbakan Muhammed Gannuşi, devrik lider Bin Ali’ye yakın olmak ve eski rejim yanlılarını hükümette tutmak suçlamasıyla muhaliflerin sokakta yaptıkları baskılara dayanamayıp istifa etmek zorunda kalmıştır.

53.  Bunun üzerine geçici Devlet Başkanı Fuat Mubzi, Eski Dışişleri Bakanı Elbaci el Sebsi’yi Başbakanlığa getirmiştir. El Sebsi Başbakanlığa getirildikten sonra Bin Ali’nin temel iki gücü polis ve devletin güvenlik kurumlarını saf dışı etmiştir. Daha sonra ise bu doğrultuda 9 Mart’ta Tunus Yüksek mahkemesi, eski rejimi temsil eden Anayasal Demokratik Toplum Partisi’ni kapatmıştır. 26 Nisan da El Sebsi, iktidar partisinin öne çıkan isimlerinin 24 Temmuz’da düzenlenecek seçimlere katılamayacağını belirtmiştir.

                                                                                  El Sibsi

54.  Kurucu meclis seçimleri 23 Ekim 2011’de yapıldı. Ve seçime 116 parti katıldı. Seçime katılan siyasi partiler hakkında kısaca bilgi verirsek; seçimlere en güçlü aday olarak katılan parti Raşid el Gannuşi tarafından kurulmuş olan En Nahda Partisi idi. Parti Müslüman Kardeşlerden ilham alan bir grup Tunuslu düşünür tarafından 1981 yılında kurulmuştur.

55.  Seçim döneminde “Tunus için Özgürlük, Adalet ve Kalkınma “ başlıklı bir seçim propagandası yapan En Nahda Partisi; tam anlamıyla demokratik ve siyasal bir rejimin kurulmasını, kapsamlı bir ekonomik ve toplumsal kalkınmanın sağlanmasını savunmakta, Tunus’u “Dini İslam, Dili Arapça, Rejimi Cumhuriyet olan özgür bir devlet olarak tanıtmakta, parlamenter sistemin kurulmasıyla halkın egemenliğini kazanacağını vurgulamakta, Anayasa Mahkemesi’nin kurulmasıyla anayasanın üstünlüğünün kurulacağını beyan etmekteydi. Aynı zamanda sivil toplumun olgun bir destekleyicisi olan En Nahda, sendikal hakların garanti altına alınmasını savunmakta, dış politikada AB, ABD, Afrika Birliği, Arap Birliği ülkeleri ve Türkiye ile ilişkileri geliştirmeyi vurgulamaktaydı.

                                               Nahda Lideri ve Meclis Başkanı  Raşid El Gannuşi

56.  Arap baharından sonra Tunus’ta daha geniş katılımcı ve uzlaşmacı bir demokrasi arzusu ile siyasi partilerin ve tarafların yapıcı bir tavır takındıkları söylenebilir. Dönemin iktidar ortağı Nahda Hareketi Raşid El-Gannuşi, Nida Tunus Partisi Genel Başkanı Baci Kaid es-Sibsi ile 2013 yılında demokratik uzlaşı için bir araya gelmişler ve ulusal diyalogun güçlendirilmesi için ortak hareket etme kararı almışlardır. Bunun yanında 2014 yılında ülkenin en demokratik ve katılımcı olarak kabul edilen anayasası kabul edilmiştir.

57.  Bu anayasa uzlaşma çalışmaları sivil toplum kuruluşlarının ve çeşitli sendikaların katılımında ve gözetiminde gerçekleşmesi Tunus’un demokratik gelişimi için umut vaat edici olmuştur. Bunun yanında 2014 yılında yapılan seçimlerde ülkede ilk halkın seçtiği cumhurbaşkanı olarak Baci Kaid Es-Sibsi göreve gelmiştir. Seçimlerde En Nahda’nın aday göstermemesi demokratik mutabakat için önemli bir gelişmedir.

58.  2016 yılında Cumhurbaşkanı Sibsi’nin önderliğinde 8 farklı siyasi parti ve sivil toplum temsilcilerinin katılımı ile Kartaca Antlaşması imzalanmış ve ulusal bir uzlaşı hükümetinin kurulması kararlaştırılmıştır. Cumhurbaşkanı Baci Kaid Es-Sibsi’nin ölümü üzerine 15 Eylül 2019 ve 13 Ekim 2019 da yapıan seçimerle bağımsız aday Kays Said Cumhurbaşkanı seçilmiştir.

59.  Tunus’da 2011 devriminden sonra şekillenen ortam diğer Arap devletlerinden farklıdır. Belki bu konuyu biraz irdelemek gerekir. Mesela Tunus ordusu diğer Arap devletlerindeki gibi otoriter yönetimin er emiri olmamıştır. Devrim esnasında Bin Ali, Genel Kurmay Başkanından olaylara müdahele etmesini istediğinde, Genel Kurmay Başkanı “Tunus Ordusu Tunus Halkına silah doğrultmayacaktır” cevabını almıştır.

60.  Tunus devriminden sonra gelişen nispeten olumlu olayların nedenlerinden birisi budur. Diğer bir neden Tunus elitleri, entelektüelleri ve siyasilerinin diğer Arap ülkelerindekilere kıyasla çok daha hoşgörülü, uzlaşmacı ve demokrat bir tutum izlemeleri. Radikal olanlarında bu ortamda seslerini çıkaramamalarıdır.

61.  Fakat Tunus’da görece demokratik ve ekonomik gelişmeler olsa da ülkede işsizlik, yoksulluk gibi ciddi sorunlar mevcuttur ve artmaya devam etmektedir. Esas önemli sorun Burgiba ve Bin Ali döneminin birçok bürokratı bir şekilde önemli kurumlarda varlıklarını sürdürmekte ve son dönemde bunların etkinlikleri artmaktadır. Öte yandan Fransa, BAE, Mısır, Suudi Arabistan Tunus’un demokratikleşmesinden son derece rahatsızlar.

62.  Bu arada Tunus’ta 25 Temmuz Cumhuriyet Bayramı kutlamaları esnasında, sağlık durumu ve ekonominin kötü gittiğini ileri süren öfkeli kalabalık hükumet karşıtı protesto düzenledi. 26 Temmuz 2021 gecesi, Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said de Meclis'in tüm yetkilerini dondurduğunu, milletvekillerinin dokunulmazlığını askıya aldığını, mevcut Başbakan Hişam el-Meşişi'yi görevden aldığını ve kendi atayacağı bir başbakanla yürütmeyi devralacağını duyurdu.


63.  Tunus Meclis Başkanı ve ülkedeki en büyük parti olan Nahda Hareketi'nin lideri Raşid el-Gannuşi, Meclisin çalışmalarını dondurma ve başbakanı görevden alma kararları nedeniyle Cumhurbaşkanı Kays Said'i darbe yapmakla suçladı.

64.  Nahda hareketi, Darbenin arkasında BAE, Mısır ve S. Arabistan’ın oduğunu ve adı geçen ülkelerin, Tunus’daki demokratikleşme hareketinin ve hoşgörü ortamının kendileri için tehdit olduğunu düşünüyor. Fransa’nın ise direk olarak olayın içinde omadığını belirtiyorlar. Ama Fransa konusuna sonra geleceğim

65.  Şu anda Meclis fesholmuş durumda ve 30 günlük kapalılık süresi Cumhurbaşkanı tarafından uzatılabilecek. İlk anda sokağa davet edilen ve durumu protesto eden halk yine Nahda tarafından sakin olmaya ve evlerinde demokrasiyi korumak için hazır beklemeye davet edildi. Şu anda Başbakan ve hükümet yok. Tüm yetki Cumhurbaşkanın elinde. Nahda hareketi diyalog zemini kurup anayasaya uygun hareket edilmesi için Cumhurbaşkanıyla diyalog arayışı içinde. Cumhurbaşkanının anayasaya uygun bir şekilde Başbakan ataması isteniyor.

66.  CB Kays Said, başbakan atamak yerine kendi özel güvenlik danışmanını İçişleri Bakanı olarak atadı. Bu da Nahda hareketi tarafından çok yanlış ve tehlikeli bir girişim olarak kabul ediliyor. Bu Cumhurbaşkanın güç devşirmek ve demokrasiyi rafa kaldırmak isteği olarak yorumlanıyor.

                                                               Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said

67.  Öte yandan laik kesimde darbenin Nahda hareketinin yükselişine karşı yapıldığı söyleniyor. Oysa bu yorum diktatörlüğe geçişe meşruiyet kazandırma amaçlı bir bahane. Nahda hareketi siyasi yelpazesi çok geniş olan ve onlarca partiye sahip olan Tunus’da demokrasiye en bağlı hareketlerin başında geliyor.

68.  Şu anda Tunus’da durum nedir diyecek olursanız; Meclis feshedilmiş durumda, tüm yetkiler Cumhurbaşkanında, Başbakan henüz atnmadı. Sadece iç işeri bakanı atandı. Halk sokaklarda değil. Evlerinde durumu takip ediyorlar. Nahda hareketi ise tekrar meclisin açılması, Başbakan atanması ve yeni hükümet kurulması için Cumhurbaşkanını ikna çabalarını sürdürüyor. Ama CB 30 gün için kapattığı meclisin daha da uzun bir sure kapalı kalabileceği yönünde ilginç mesajlar veriyor.

69.  Sonuç olarak; Bu darbenin arkasında BAE, Mısır, Suudi Arabistan var ama bana gore onların arkasında da Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da sürekli eli, gözü olan Fransa var. Nahda hareketinin parti tüzüğünde Avrupayla ve Türkiyeyle iyi ilişkilerin kurulması maddesi var. Türkiye’nin son dönemdeki Suriye, Libya hamlelerini ve Nahda’nın Türkiye’ye olan igisini düşündüğümüzde Fransa ile Türkiye arasındaki gerilimin nedeni de kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Daha doğrusu Fransa’nın Türkiye düşmanlığı daha da net anlaşılacaktır.


70.  Bu yapılan darbe, Mısır’da yapılana çok benzemektedir. Amaç Nahda hareketinin önünü kesmektir. Diğer her şey bahanedir. Ben, Kardeş Tunus’un bir an önce normale dönmesini ve “Nahda” hareketinin radikalleşmeden mevcut cizgisini daha da geliştirerek Tunus’u her alanda daha iyi yerlere götürmesini diliyorum. Türkiye olarak bizler elbette Arap Faşistler ya da Seküler Batıcıların iktidarı yerine Nahda hareketinin iktidarda olması ya da en azından güçlü bir muhalefet partisi olarak devamını istiyoruz. Nahda’nın güçlü olması önce Tunus için sonra da Türkiye ile iyi ilişkiler açısından çok yararlı olacaktır.


TOLGA TANOLCAY


NOT: Bu derleme bilimsel bir yayın değildir. Bir bilgilendirme yazısıdır. Değişik kaynaklardan bazı cümleler anlamı bozmamak için birebir alınarak eklendiği de olmuştur. Kullanılan bütün kaynaklar aşağıda verilmiştir.



Kaynaklar

1.       https://www.dunyabulteni.net/tarih-dosyasi/kartacali-hannibal-barca-kimdir-h433491.html

2.       http://www.kimkimdir.net.tr/kisiler/habib-burgiba

3.       Ufuk Ulutaş, Furkan Torlak “Devrimden demokrasiye Tunus’un seçimi” Seta Analiz.

4.       Kılıç, M. 2018.  Hannibal’in savaş taktiklerine genel bir bakış, ETÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi | ETU Journal of Social Sciences Institute III/5, Nisan | April 2018, Erzurum ISSN: 2149-939X 

5.       Çapar, O. 2020 Manda Yönetiminden Sonra Tunus ve Cezayir’de Siyaset Kurumu.  ULUSLARARASI POLİTİK ARAŞTIRMALAR DERGİSİ Ağustos 2020, Cilt. 6 (2) 21-42

6.       Tunus Üke Büllteni, 2017, DEİK

7.       Tunus Ülke Raporu, Kocaeli Ticaret Odası, 2020

8.       Mercan, M. Hüseyin ve Kılavuz, M. Tahir, “Tunus’ta Demokratikleşme ve Elit Teorisi”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 14, Sayı 55, 2017, s. 75-92.

9.       Maksudoğlu M., 1986. Tunus'un Osmanlı Devletinden Ayrılması, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 4 Sayfa: 137-169

10.    Özdemir, M. (2003). Bir Zırvata Olayı Fransa’nın Tunus’u işgali. Belleten, C. LXVII, S. 243, s. 119-137.

11.    Arap Bahar'ının Son Kalesi Tunus. (2017, 12 26). https://www.aa.com.tr/tr/dunya/arap-baharinin-son-kalesi-tunus/1015340.

12.    https://islamansiklopedisi.org.tr/tunus

13.    https://www.youtube.com/watch?v=jLu-jfrFhOM (Cüneyt Özdemir)




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

EHL-İ KİTABI ve ONLARIN KUTSAL KAYNAKLARINI NE KADAR TANIYORUZ?

Peygamberimiz (SAV) Neden Bir Ay Süresince Eşlerine Küstü?

Türkiye'nin Sınırları Nasıl Çizildi, Ayrıntıları Ne Kadar Biliyoruz?