Göktürk Devletinin Ünlü Hakanı Bilge Kağan'ın En Büyük Hayali Neydi?

 

Bin beş yüz yıldır biz Türklerin halledemediğimiz esas meselemizin belki de ilk tipik örneğini Bilge Kağan ve Vezir Tonyukuk arasındaki iki farklı görüş ve yaklaşımda görüyoruz. Bu görüş farklılığı hala sürüp gitmektedir. Bu yazımızda bu ilginç konuya değineceğiz.

Konumuz olan “Tonyukuk-Bilge Kağan görüş ayrılığını” anlatmaya geçmeden önce, çok kısa bir tarih bilgisi aktaracağım izninizle.

Muhtemelen çok daha eski tarihlerde kurulan bir Türk Devleti farklı sebeplerle (kuraklık ya da düşmanlar) yıkılınca, Orta Asya'da dağınık ve başıbozuk halde yaşayan Türk boyları özellikle Teoman Kağan önderliğinde birleşip Orta Asya Hun Devletini kurdular. Hunlar, en güçlü dönemlerini Mete Han (Oğuz Kağan- Bahadır Han) zamanında yaşadılar ve en geniş sınırlarına yine Mete Han döneminde ulaştılar.

Hun devleti bu büyük hakanın (Oğuz Kağan-Mete Han-Bahadır Han) ölümünden sonra 150 yıl kadar yine güçlü sayılabilecek bir dönem yaşasa da sonunda Çin’in egemenliğine girmekten kurtulamadı. (Hun Devleti: MÖ 220-MS 216).

Hunlarla birlikte, Türk Milletinin karakteristik özelliklerinin ve Türk devlet ve ordu geleneğinin oluştuğunu söylemek yanlış olmaz. Hunlar yıkıldıktan kısa süre sonra Türkler; Hun dönemi tecrübesiyle, Orta Asya dışında Avrupa Hun İmparatorluğu ve Akhun İmparatorluğunu kurdular.

Öte yandan Orta Asya’da yine dağınık halde yaşayan Türk Boyları bu kez de BUMİN KAĞAN önderliğinde tekrar bir araya gelerek GÖKTÜRK DEVLETİ’ni kurdular (MS.552). Bu devletin sınırları kısa zaman da 18 Milyon km²' ye ulaştı. Bu yüz ölçümü şimdiki Çin’in neredeyse iki katıdır. Fakat bir süre sonra devlet, Doğu ve Batı Göktürk Devleti olarak ikiye ayrıldı ve MS 630 yılında tamamen Çin’in boyunduruğu altına girdi. Ardından Türkler yaklaşık 50 yıllık bir esaret dönemi yaşadılar.

Birinci Göktürk Devleti

Fakat devlet kurmakta mahir olan Türkler, Kutluk (İlteriş) Kağan önderliğinde tekrar Çin’e başkaldırdılar ve İkinci Göktürk Devletini kurdular (Kutluk Devleti) (MS: 681).

Devletin sınırları Kutluk (İlteriş) Kağan ve ondan sonra yerine geçen kardeşi Kapağan Kağan döneminde eski sınırlarına tekrar ulaşmıştır. Çin’e sayısız akınlar yapılmış, Çin vergiye bağlanmış; öte yandan özellikle tarım (Bitkisel ve hayvansal üretim) alanında ciddi gelişmeler kaydedilmiştir.

Devletin Kurucusu Kutluk (İlteriş) Kağan, Vezirliğe TONYUKUK’u getirmiştir. Tonyukuk çok uzun süren Vezirlik görevine böylece başlamış olur. Kapağan Kağan ölünce yerine oğlu oğlu “İnal” Kağan olur, fakat Kutluk Kağan’ın oğlu Bilge, İnal’a (Amacasının oğlu) isyan eder. İnal’ı öldürerek tahta geçer. Başkomutan olarak kardeşi Kül Tigin’i ve Vezir olarak da yine TONYUKUK’u atar. Tonyukuk artık yaşlı bir bilgedir.

Düşman (Çin ve diğer düşman boylar) sindirilmiş ve vergiye bağlanmış, devletin sınır ve iç güvenliği sağlanmıştır.

İkinci Göktürk Devleti (Kutluk Devleti)

Bilge Kağan'ın hayalleri vardır.

Bilge Kağan tipik bir Türk’tür, korkusuz bir savaşçı, yiğit bir step çocuğu ve bir yarı- göçebe. Fakat buna rağmen budunun (milletinin) göçebeliğinden, savaşlarından, fakirliğinden, dininden rahatsızdır. Kendince milletini uygarlaştırmak istemektedir.

Bilge Kağan bu nedenle Çin’e çok özenmektedir. Onların şehirlerine, tapınaklarına, dinlerine ve yaşam tarzlarına hayrandır. Bilge Kağan’a göre Türkler yerleşik hayata geçmeliler, dinlerini değiştirip Budist olmalılar, etrafı surlarla çevrili şehirler inşa etmeliler, çok büyük tapınaklar yapmalılar, at sırtından inip Çinliler gibi yaşamalılar, ipekli giysiler giymeliler. Bilge Kağan ciddi ciddi Türkler böyle yaparlarsa medeni olacaklarını ve her şeyin daha güzel olacağını düşünüyordu.

TONYUKUK ise Bilge Kağan'ın tam tersine bir geçmişe sahiptir. O da Türk’tür ama şehirlidir. Çin'de büyümüş ve Çin'de eğitim görmüştür. Çin'i, Çin Felsefe, Kültür ve Uygarlığını çok iyi ve yakinen bilmektedir. Bir sebeple Çin’de hapse atılmış fakat bir yolunu bulup kaçmış ve vatanına geri dönmüş biridir.

Tonyukuk, bir milletin kültürü ve değerleri çerçevesinde şekillendiğini ve özgünlüğünün ve gücünün "Karakteri, kültürü ve değerlerinde" saklı olduğunu, bunları kaybetmesi halinde asimile olacağını çok iyi anlamış bir entelektüeldi. Çünkü farklı bir medeniyet ortamında eğitim almıştı. Daha doğru kıyas yapabiliyordu bu sebeple.

Bilge Kağan içinde sürekli gizlediği bu düşüncelerini bilge veziri Tonyukuk ile paylaşmak için onu çadırına çağırdı. Düşüncelerinin bir devrim olacağı kanısındaydı. Kafasındaki soru işaretlerini TONYUKUK çözecekti ona göre.

Yazının bundan sonrasını tiyatral bir dille yazmak istiyorum;

Bilge Kağan çadırına çağırdığı Tonyukuk kağanın huzuruna geldi. Bilge Kağan sabırsızlıkla  hayallerini anlatmaya başladı vezirine; "Ey Aksaçlı Vezirim, artık göçebeliği bırakmalıyız, sabit ve büyük bir “Başkent” inşa etmeliyiz. Etrafı devasa surlarla çevrili olmalı, “Budizm” dinine geçmeliyiz, çok büyük tapınaklarımız olmalı, etrafta sabit köylerimiz olmalı bu köylüler sadece tarım ile uğraşmalılar" diye söze başladı. Bilge Kağan çok büyük bir heyecanla aslında özendiği, hayran olduğu Çin değerlerini Türk'e giydirmek istiyordu. Tonyukuk sabırla dinliyordu. Bilge Kağan benzer kelimelerle devam etti konuşmasına ve konuşmasını bitirince Tonyukuk bir süre bekledi ve ardından Bilge Kağan'ın gözlerinin içine baktı ve şu müthiş soruyu sordu: "Yüce Kağanım, siz bu yapacaklarınızla Türk'ün karakterini, huyunu ve kültürünü birdenbire değiştirdikten sonra, geriye kalan kim olacaktır, bu hale getirilen budun kimdir bundan sonra?"

Devam eder Tonyukuk; "Bu değişimlerin sonunda yazısı-çizisiyle, kılığı- kıyafeti ile, yiyişi-içişiyle, evi-barkı ile, diniyle, geleneği-göreneğiyle, kadın-erkek ilişkisiyle, kısacası tüm yaşantısıyla Türk artık Türk değildir artık ÇİNLİDİR."

Bu sözler Bilge Kağan'ın yüzüne tokat gibi iner. Ama TONYUKUK devam eder sözlerine; "Eğer bir medeniyet yaratacaksak tıpkı Çinliler gibi öz değerlerimizden taviz vermeden, onları geliştirerek medeniyet inşa etmeliyiz, sorununu hasmının medeniyetini ithal etmekle çözemezsiniz Yüce Kağan!".

Sözlerini şöyle bitirdi aksaçlı büyük vezir TONYUKUK; " Evet sorunlarını hasmının medeniyetini bire bir taklit ederek çözemezsin Hakanım! Tam tersine; düşünerek, çalışarak, üreterek, kendi kültürünün üzerine “ÖZ MEDENİYETİNİ KURACAKSIN”, bunun başka yolu yok!

Bilge Kağan'ın hayalleri yıkılmış, ama büyük vezirin her sözü ona tokat etkisi yaparak ne büyük bir hataya sürüklendiğini anlamıştır. Ve büyük şehirler ve tapınaklar yapma ve Budist olma fikrinden vazgeçmiştir.

Türk Medeniyeti yaratma anlamında da  Bilge Kağan, Kültigin ve Vezir Tonyukuk döneminde askeri, ticari, tarım ve idarecilik alanlarında adeta Türk devrimi yaşanmıştır. Göktürk alfabesinin kullanımı yaygınlaşmıştır. Eğitim alanında ilerlemeler olmuştur. Fakat onların döneminden sonra bunlar uzun süre devam ettirilmemiştir. Ta ki Uygurlar'a kadar. Uygurlar bu sürece farklı boyutlarda devam etmişlerse de “din değişikliği” sonucu benliklerini yitirerek bu devrimi tamamlayamamışlardır.

Sonuç olarak; Tonyukuk ve Bilge Kağan arasındaki bu fikir ayrılığı Türk dünyasında 1500 yıldır devam etmektedir. Asya, Avrupa hatta Afrika'ya giden Türklerin, Bilge Kağan gibi düşünen liderleri olduğunda Türkler asimile olup yok olmuşlardır. Ya da kimliksizleşmişlerdir.

Tonyukuk gibi düşünen lider, Hakan, ya da Padişahlar ise Türk'ü büyük devlet ve medeniyetlere taşımıştır. Bunun tarihte pek çok örneği vardır. Uzatmamak için birkaç örnekle bitireceğim.

Belirtmekte fayda var ki Türk'ün kimliğiyle örtüşen din İslamdır. İslamı kabul eden Türkler İslam'ın onun bünyesine uyması ile ıslah olmuş daha da güçlü bir kişilik kazanmışlar. Diğer dinlere giren Türkler kayda değer bir varlık gösterememiş erimiş gitmişlerdir. En direnölisi bir başka devlette azınlık olarak kalmışlardır. Hani nerede Hristiyan, Yahudi, Budist ya da Manist Türk devletleri?

Örneğin Osmanlı-Safevi zıtlaşmasında ikisi de Türk olan bu devletlerden Osmanlı Türklük değerlerini korurken, Safeviler, Fars değerlerini benimsemiş, Farslılaşmış ve yok olup gitmiştir.

Yine Budizmi, Hinduizmi, Hristiyanlığı ve hatta Yahudiliği benimseyen Türk devletlerinin çok kısa ömürlüğü olduğu ve halkın asimile olduğu tarihi gerçeklerdir.

Kurtuluş savaşından sonra da Bilge Kağan gibi düşünenlerle, Tonyukuk gibi düşünenler arasında ciddi çekişmeler olmuştur. Hala olmaktadır ve maalesef olmaya devam edecektir.  Tonyukuk mu haklıydı sizce, Bilge Kağan mı?

   

TOLGA TANOLCAY

  

Kaynak:

Yararlandığım ve esinlendiğim temel kaynak; Prof. Dr. Ş. Teoman Duralı'nın "Omurgasızlaştırılan Türklük" kitabıdır.

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

EHL-İ KİTABI ve ONLARIN KUTSAL KAYNAKLARINI NE KADAR TANIYORUZ?

Peygamberimiz (SAV) Neden Bir Ay Süresince Eşlerine Küstü?

Orman Yangınları ve İtfaiyeci Keçiler